HATIRLADINIZ mı o savcıyı...
Hani iktidara yakın bütün gazetelerin cansiperane savunduğu, avukatlığını yüklendiği Ferhat Sarıkaya’yı...
***
Hani dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı’na hazırlanan vicdansız bir kumpası iddianame diye yargıya yutturmaya çalışan adamı...
***
Meslekten atılmıştı ve o günün bütün iktidar gazeteleri, liberalleri onu halk kahramanı ilan etmişti.
***
İşte bu arkadaş 15 Temmuz darbe girişiminden sonra aniden başvurup itirafçı olmuş...
***
Türkiye Cumhuriyeti’nin savcısına bak...
Cemaatteki abileri şak demiş, o tak diye yerine getirmiş.
Abileri istediği için iddianameye Yaşar Büyükanıt’ın adını eklemiş.
Polisteki abileri iddianameyi yazıp önüne koymuşlar.
“Ekleyip gönderdim” diyor.
***
Meslekten çıkarılınca maaşını cemaat fazlasıyla ödemiş.
Cebine ekstradan paralar koymuşlar. Güney Afrika’ya, Bosna’ya göndermişler.
Çocuklarını okutmuşlar.
Sonra da yine savcılık mesleğine döndürmüşler.
***
Belli ki 15 Temmuz’dan sonra bütün bu pislikler ortaya çıkacak diye pürtelaş itirafçı olmuş.
***
Savcı olarak bir felaketti.
İtirafçı olarak hem felaket hem de süfli...
TRT KÖKENLERİNE DÖNÜYOR FENA MI
TRT, Uğur Dündar’ın yetiştiği yer. Ali Kırca, Mehmet Ali Birand gibi büyük isimler oradan çıktı. Genlerinde kişilikli isimlerle çalışma vardı.
Erhan Çelik’le yine o geleneğe dönüyor. Demode bir anonim ve silik habercilik anlayışını bırakıyor.
Fena mı oluyor...
Nedir bu insafsızca çullanma...
Olayı maaş meselesi haline indirme telaşı... Erhan Çelik iyi bir gazeteci ve oraya yakışacak...
YAZ SONUNA HARİKA BİR REMİKS
İŞTE kısa yazın son ayına geldik bile. Bu yazı Bob Marley’in eski şarkılarından birinin yeni remiksi ile kapatacağım.
“Is this love” adlı şarkısının harika bir düzenlemesi yapıldı.
Spotify Top 50 listemin 1 numarasına koydum.
3 numarada ise Bob Dylan’ın yeni CD’sinden, çok yumuşak ve çok farklı bir şarkısı var.
“Melancholy mood...”
EMİN’E BELDEN YUKARI BİR VURACAĞIM AMA
PAZAR günü esprili bir yazı yazdım...
Amacım vücudumuzdaki faydalı mikropların kıymetini anlatmaktı.
Çok da zarif davrandım...
Emin Çölaşan’ı faydalı bir bakteri olarak sundum...
Kendimi ise zararlı bir mikrop...
Yahu arkadaş buna da alınmış...
Tabii o alınınca ne yapar bilirsiniz.
Alır baltayı eline belden aşağı vurmaya başlar.
Ben de belden aşağı vuracağım ama neredeee onunki gibi Allah vergisi bir kabiliyet...
Vursam vursam belden yukarı vurabilirim.
Ama ne çare... Emin’de belden yukarı vurulacak hiç bir organ kalmamış...
Yani şanslı hergelesin Emin...
Sen hiç olmazsa bulmuşsun belden aşağı bir organ...
Keyfini çıkar...
BİR DE SOKAKLARA ÇIKMAYANLARA KULAK VERSEK
- CUMHURİYET mitinglerinde, üç büyük şehirde birer buçuk milyon insan toplandı.
- Gezi’de sokağa çıkan insan sayısının birkaç milyonu bulduğu söylendi...
- 15 Temmuz darbe girişiminde sokağa çıkan insan sayısı da bir o kadar diyelim...
Alt alta yazıyorum, birbirine ekliyorum...
Geriye en az 70 milyon insan kalıyor...
Acaba Türkiye’nin gerçek nabzı nerede atıyor...
Sokağa çıkan aktiflerde mi...
Yoksa evinde sessizce olup biteni izleyenlerde mi...
Biraz da bu sessizliğe kulak versek...
Acaba daha güzel, daha yapıcı, daha uzlaştırıcı bir şeyler işitebilir miyiz...
SİYAH BEYAZ BİR ÇOCUĞUN RENGÂRENK DÜNYASI
ÜNİVERSİTEDEN ve Yankı dergisinden aldığım paranın ödeyebildiği tek bana ait yer orasıydı.
Duvarları fotoğraflarla doluydu.
Hürriyet
Uğur Mumcu’nun bir portresi...
Beckett’ın o harika pozu...
Bir Sartre ve Beauvoir.
Komet...
Daha sonraki yıllarda bizler...
Sedat Ergin, Cengiz Çandar, Hasan Cemal, ben, Ufuk Güldemir...
***
Hepimiz solcuyduk.
Bütün dünyamız solcuydu.
ODTÜ mimarinin bütün havası oraya sinmişti.
Mimarinin efsane hocası Max Meineke dolaşıyordu sanki o barda.
Son defa gittiğimde artık genel yayın yönetmeniydim.
Artık cebimde para vardı.
***
Viskinin en iyisi yoktu orada ama...
Türkiye değişmişti.
Bizler de...
***
Faruk ise aynıydı.
Fiyatları da...
Oraya son gittiğimde bir Rolling Stones şarkısı çalıyordu.
“Time is on my side...”
Genç yıllarımızdı... Zaman bizim saflarımızdaydı.
Şimdi top rakip sahaya geçti...
***
Ankara’da 12 Eylül ertesinde en büyük sığınağımız Siyah Beyaz barın sahibi Faruk Sade öldü...
Dün Tansu Instagram’daki sayfasına resmini koymuş.
Altına şunu yazdım:
“Tansu bu ne biçim bir şey ya... Bu yıl hep arkadaşlarımız ölüyor... Biz niye hâlâ yaşıyoruz sevgilim...”
HURRİYET